bugün
- kızların tipe bakmadığı gerçeği24
- bir kadın nasıl tavlanır16
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz36
- hemşire kızlar nasıl oluyor25
- bebeği gibi seven incitmeyen değer veren erkek25
- insanlar melek mi şeytan mı9
- sözlük kızlarının saç rengi9
- icardi190522
- düşün ki o bunu okuyor8
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi19
- çağ dışı teknolojilere özlem duymak8
- bir gavatın soyadını nick yapmak10
- mert hakan yandaş13
- nude istemeyen erkek9
- numan kurtuluş dem parti görüşmesi29
- dursun özbek gibi olsam utanırım8
- anın görüntüsü9
- iğrenç bir his tarif et33
- türkiye toplumunun ahlaksızlığa pratik zeka demesi8
- yakışıklı ama zengin erkek14
- çift maaş alan akpli bürokratların ücretlerine zam18
- en yaşlı özelliğiniz18
- sözlük kızlarına yürüyen vizyonsuz9
- sözlük yazarlarının abileri11
- erkek çocuk için isim önerileri9
- kocaeli de fabrikada yaşanan cinsel grup seks19
- aşkta yaş farkı önemli midir10
- az önce arabamdan inen tatlış kız12
- atatürk'ün hiç seçime girmeden ülkeyi yönetmesi22
- içip içip entry girmek8
- kediye kediş köpeğe köpüş diyen kız13
- arkadaşlar falıma bi bakar mısınız8
- bik bik bu sözlüğün divasıdır19
- emar15
- 170 boyunda 70 kilo erkek9
- suriyeliler suriye'ye dönsün10
- fake hesabım için nick önerileri9
- emmanuel emenike16
- vücutçu aptal erkek vs gösterişsiz felsefi erkek15
- yazarların ruh hali9
- düz dünyacıların güneş tutulmasına bakışı12
- köpekleri aklamak için sırtlana iftira atmak10
- bik bik'i ağdacıya götürmek11
- aykolik'in boyu yaşı kilosu mesleği8
- bik bik'in yaşı boyu kilosu8
- ahirette sorulacak ilk soru8
entry'ler (73)
vekil vekil değil,gazeteci hiç gazeteci değil,o yüzden başlık olmamış,şöyle olabilirdi başlık, bir adam başka bir adama saldırdı
bolca 31 çekmek, olabildiğince, iliğiniz kemiğiniz kuruyup, ağzınızda tükürük,salgı namına bir şey kalmayana kadar.Ha bir de vakit kalırsa yabancı dil öğrenin,kariyer planı yapıp kitap falan okuyun..
size söylim sahadaki kadroyu abdullah avcı değil menajerler yapmıştır..kadrodaki pek çok oyuncu büyük kulüpler tarafından takip edilmekte, bu maçlar da onları görecekleri maçlardır..
cunda'da mümkün olduğunca restaurantlara gidip balık yemeyin, ya da daha önce arkadaşlarınızın gidip bildiği,az kazık yediği yerlerden yiyin mümkünse.Yoksa tatil için harcamayı planladığınız bütçenin yarısını orda bırakıp,tatiliniz zehir edersiniz.Ya da pansiyonda falan halletmeye bakın. Cunda'ya ilgili bir başka anımı nakledeyim müsadenizle, bir sevgili yapmışım hesapta cunda'ya gidip bir hafta seks yapıcam ve denizden faydalanıcam, tabi ki beni asıl heyecanlandıran deniz değil,zaten yüzmeyi bilmiyorum. neyse oraya gittik,ilk gece dışarı çıkalım dedik,çıkmaz olaydık, kız eski sevgilisini görmez mi orda.Bayağı da seviyormuş çocuğu, çocuk ta sanırım sap gelmiş, bir sardırdılar bunlar, gecenin ilerleyen saatlerinde kız valizini kapıp çocuğun otele taşıdı, ben de sikim elimde cunda'nın mükemmel manzarası ve batan güneşin denize vurduğu enfes yakamozunda başbaşa kaldım. velhasıl bir hafta mastürbasyon yaptım bu güzel tatil beldesinde. dönüş yolunda organik domates ,zeytinyağı ve sabunlarla arabayı doldurdum, an azından bir süre doğal beslenecektim.
vurun levent kırca'ya, müjdat gezen'e, adam gibi tiyatro yapıp,film çeksinler, siyasetten nemalanmasınlar. bir de ikisini de çok yakından tanıyorum,levent kırca'yla 14 yıl çalıştım,müjdat gezen'e oyun yazdım. müjdat gezen'e yazdığım oyunun adı "tayyip'in sinirli lambası'ydı" ben de afiş olarak kızgın suratlı bir ampul çizdim,kafa tayyip'in kafasıydı. müjdat bir panikledi,ya durduk yere başımıza iş almayalım, tiyatro için bakanlıktan yardım alacağız diye.( inanmayan o oyunun afişini görebilir arkadaşlar,bizde yalan yok) Levent Kırca ayrı bir olay, dönemin başbakanı tansu çiller'in sofrasına oturmayı, süleyman demirel'in elini öpmesini, mehmet barlas'la kahvaltı yapmasını bize bir ballandıra ballandıra anlatırdı toplantılarda şaşarsınız. hadi o neyse diyeceksiniz,o kadar küfrettiği hükümetten tiyatro için destek almasına ne demeli. ( şu an oynadığı afişe bakarsanız bunu görürsünüz zaten) bu oyunculara kişisel bir gıcıklığım yok, onlarla çalışmak gerçekten keyifliydi ama şu an yaptıkları beni irrite ediyor. tabi ki sanatçının siyasi görüşü olur,yaşadığı çağdan sorumludur, ama bunu konuşarak değil ,ürettiği eserlerde yapması lazım, yoksa sokakta,kahvedeki bir adamdan farkı kalmıyor.
bence dizi değil,gag komedisidir.başarılıdır o ayrı,ama diz olarak sınıflandırlması yanlıştır arkadaşlar. moda olduğu için herkes izleme ihtiyacı duyuyor,niye,çünkü diğer gün iş ya da arkadaş ortamında onunla ilgili espri yapılırken mal gibi kalmamak için.yıllar önce cnbs-e de bir diziyi sırf o yüzden seyretmiştim avradını sikim,gençlik tabi,naapıcan.
o kişi sinsinin önde gidenidir, kızsa vurdurduğu birden fazla er kişisi, şayet erkekse ise irili ,ufaklı 4-5 manitası vardır. yalan,dolan,riya onlardadır. genelde bu gibi insanlar telefonları titrer titremez alıcı bir kuş gibi telefonu kapıp ya dışarı seğirtir ya da kuş gibi kafayı ve telefonu pencereden çıkartarak küçük harflerle ve kimsenin anlayamayacağı yuvarlak ve her tarafa çekilecek kelime ve cümlelerle konuşurlar. sevmem titreşen ve sessiz kullanan insanları. ben de bazen bu yavşaklar kervanına katılırım, bilin ki o an bir hinlik, orospu çocukluğu peşindeyimdir.
yarın ne kitap okuycam, hangi filmi seyredicem ya da ne hayır işliycem falan değil, tek düşündüğüm "yarın kimi ziksem" dir, yalan yok abi..benden nefret edebilirsiniz ,buyrun edin.
bugün bir arkadaşın ofisiydeydim, can dündar'da ordaydı, beraber deniz gezmiş belgeseli hazırlıyorlar.bir süre can dündar şey dedi " bir on dakika ara verelim de gazeteye bişeyler karalayıp göderim" arkadaşta benim gibi şaşırdı " on dakika mı" dedi, can gayet sakindi,sadece gülümsedi. gerçekten de on olmasa da ,on beş dakika sonra gazeteye yollayacağı yazı hazırdı. ben şaşırdım çok, çünkü okuduğum bir yazardı can dündar, okuduğumdu dedim, evet yıllar önce okurdum, şimdi değil. bu durum bana enteresan geldi, sizlerle paylaşayım dedim. yani o kadar ayılıp bayıldığımız ve yazdıklarını dikkate alıp üzerinde günlerce düşündüğümüz yazarlar aslında tabiri caizse o yazdıklarını "götleriyle" yazıyorlar. belki burda bizler yazacağımız şeyler için daha fazla düşünüyoruz,daha fazla emek veriyoruz.
5-6 yıl önce ya da 7,ama 8 değil..neyse bir sevgilim vardı,kızcağız ilk okul terk,ailevi nedenlerden okuyamamış falan. ama bir o derece de uyanık, sonra sahte üniversite diploması aldı,şimdi o diplomayla bir şirkette çalışıyor. neyse işte onla sevgiliyiz falan, yazıp ,çiziyorum ama yazıp çizdiklerimle hiç ilgisi yok. derken ayrılma sürecine girdik,ona bişeyler yazayım dedim, ayrılmayalım, yeni sevgiliyle uğraşmayayım,hazır mala vuruyoz bir şekilde, yeni sevgiliye bir sürü emek vercen vs.işte o zamanlar ayrılmayalım diye ona bişeyler yazıyordum, açıyordum özdemir asaf'ı falan, ona mesaj yazıyordum, ben yazdım diyordum safa. o da inanıyordu, derken bir kız arkadaşına benim yazdığım şeyleri göstermiş, o da daha önce o şiiri duyduğunu söylemiş. rezil mi oldum, olmadım. çiçek alıcaktım ama ondan da anlamazdı biliyordum, cep telefonu kılıfı aldım süslü müslü unuttu gitti. o olaydan sonra bir kaç kere daha seviştik ve ayrıldık.
iki,üç,dörtüncü bölümlerinin senaryosunu yazdığım dizi. çok daha güzel olabilir miydi? tabi ki,ama çok küçük bütçe ve teknik olanaksızlıklarla bu kadar kotarabildi. benden sonra devralan arkadaşlara başarılar,yolu açık olması dileğiyle.
bu maçı sırf diana taurasi'nin o parmak işaretini kendine döndürmesi ve fair play adına çirkinleşen ,sporla ilgisi olmayan kadının defolup gitmesi için istiyordum.istediğim oldu. demek ki neymiş taurasi hanım.... küfretmek isterdim ama senin kadar çirkefleşmiycem..neyse ya sen bunu okumuycan ..ne demeye yazıyosam,ama şampiyonluk coşkusuyla yazıyo insan. ilerde çocuklara,torunlara okursak güleriz,eğleniriz falan.
benim ilk yaşadığım ev gecekondu bile değildi valla.şöyle anlatayım ev sahibi evin bir kenarından çıkan çıkıntıyı eve dönüştürmüştü.köyden yeni gelmişiz,para yok ,mecburen iki sene çatısı ve doğru düzgün duvarı olmayan bu yerde kaldık. evde kriş, kolon falan yoktu, kalaslarla tavan tutturulmuştu. uyuduğumuz yerde koça lağım farelerinin o kalaslar boyunca yürümesini seyrediyorduk sessizce. her an üzerimize düşme tehlikesi olan sıçanların bu ip cambazlığını bize yaptıkları bir gösteri olarak düşünüyorduk salak kardeşimle ben. çoğu zaman da çığlık çığlığa anne,babamın yatağında buluyorduk kendimizi. iki kardeşten fazla kardeşimiz olmamasında bizim sürekli anne,babamızın arasında yatmasının payı elbette ki çok büyüktür. güzel günlerdi, diyemiycem,iğrençti,tuvalet bahçede ortak kullanılıyordu.neyse sizi daha fazla kasmayayım gençler, yaşandı bitti.önümüze bakalım. önümüz derken kendi önümüze değil tabi.
memo tembelçizer ve faruken bayraktare öyle biri, dünya yansa umurlarında olmaz. memo koca ,yün yumağı iran cinsi kediler var ya,topak,onlar gibidir ya. severim memoyu da farukeni de.tüm çizerleri aslında.hatta yazanları,aslında tüm üretenleri de,üretmeyenleri de .dur lan okuyanların ne kabahati var ,onları da seveyim.okumayanları da,bilseler neler kaybettiklerini okurlar aslında.
ben bu başlıkta coşarım valla şimdiye kadar çekilen nerdeyse tüm 2.dünya savaşı filmlerini seyrettim.olsa yine seyrederim. bir kere 4 tanesini arka arkaya seyrettim, bir gaza geldim, yahudilere bir acıdım ki nerdeyse tabancayı alıp alman konsolosluğuna dalıcam,o derece yani.ama schindler list ( inşallah doğru yazdım) la vita bella'yı tek geçerim. genelde hemen hepsi iyiydi "soysuzlar çetesi" hariç. niye bu kadar seviyorum 2.dünya savaşı filmlerini diye kendi kendime sordum, ulan acaba ben o zaman öldürülen bir yahudinin reenkarnesi olabilir miyim?
alevi bir kız arkadaşım vardı, sünni bir çocukla beraberdi.neyse işte bunlar bir gün sevişiyolar,oğlan köklemiş auıptır söylemesi,işte tam o sırada ezan okunuyor, çocuk inancı gereği geri çıkıyor.vay sen misin geri çıkan,ben tam boşalmak üzereydim diye başlıyorlar tartışmaya, bu tartışma ayrılığa kadar gitti. daha sonrası enteresan ve bir o kadar da korkunç, çocuk doktordu istanbul'da işi bırakıp yalova'ya yerleşmeye karar verdi, yolda arabayla giderken bir trafik kazasıyla belden aşağısı felç kaldı. Daha da korkunç olanını söylim, yatalak olmaya dayanamayan çocuk kızı aradı ve onunla telefonda konuşurken silahla intihar etti. ne hayat ama di mi. kızla sonra konuştukta bu olayları gülümseyerek anlatıyordu. o kız şimdi evli ve çocuklu. yani bu kıssadan bir hisse çıkartırsak " ezana yakın sevişmeyelim " sevgili dostlar ve dost bildiklerim.
size ilk ben söyleyeyim bari,galip tekin öyküleri "acayip hikayeler" adı altında star tv'de yayınlanmak üzere çekilmeye başlandı bu gün itibarıyla.ben de senaristim o projede.bakalım nasıl olacak,tabi ki son söz halkımın,kamoyunun,siz değerli izleyenlerin,eli kalem tutanların.neyse öyle işte.kötü bir iş çıkarsa ben yapmadım derim çıkarım işin içinden onu da söylim.yayın tarihi 7 Nisan,eğer değişmezse tabi.
tek akılmda kalan yanımdaki zehra adlı kızın süt misali bacakları.sınavda bacaklarına yazar,ordan bakıp kopya çekerdi.zavallı benim ilk mektebi 6 yılda bitirmemin ve erken ergenliğe girmemin sebebidir zehra.orospu zehra kim bilir şimdi kimlerin aklını başından alıyordur..
hugo,the artist..beğendim mi beğenmedim..
evli erkek "ölü erkek" demektir,hayatla olan ilgileri yok denecek azdır.bu durumda yaşayan organizmalarda hayat bulan kanser kardeşimiz ölü bir bedende hayat bulup,üreyemeyeceğinden evli erkekten uzak durur.danimarka ve isveç'li bilim adamlarının evli fareler üzerinde yaptığı çalışmalarda da bu açık seçik görülmüştür. o zaman ne diyoruz, evlilik sadece "aşkı" değil, "kanseri de" öldürüyormuş..